Ozon tedavisi
Tıbbi ozon, saf oksijen jeneratör yardımı ile yüksek elektrik voltajıyla etkileştirilerek elde edilir. Elde edilen gaz bileşiğinin %5 kadarını ozon, geri kalanını oksijen oluşturur.
Ozon, üç atomlu ve oksijene göre daha kararsız bir moleküldür. Bu nedenle, biyolojik cevap oluşturmada oksijene göre daha etkilidir. Güçlü oksidan özelliği ile okside olabilen tüm organik bileşiklerle kimyasal reaksiyona girebilir. Dezenfekte edici etkisi, güçlü okside edici özelliğindendir. Bu reaksiyon sonucunda, gaz halindeki ozon hızla oksijenden ayrılır ve ozonoid denilen molekülleri oluşturur. Bu çok hızlı gerçekleşir ve artık gaz halinde değildir. Peroksidasyon yoluyla oluşan ozonoid peroksidler başlıca, serbest oksijen türevleri (ROS) ve lipid peroksidasyon türevleri (LOPs) olarak ayrılır. ROS, ozonun erken dönem etkilerinden sorumlu olup hızla doğal anti-oksidan sistem tarafından nötralize edilir. LOPs, geç etkilerden sorumludur. Akut oksidatif stres oluşturduğu için bir çeşit aşılama yöntemi olduğu da varsayılabilir. Çünkü, her insanın anti-oksidan kapasitesi çeşitli maruziyetlere bağlı olarak farklıdır ve bu maruziyetler arttıkça anti-oksidan kapasite de azalarak çeşitli patolojiler kronik özellik kazanır. Ancak uygun dozlama ile burada oluşturulacak stres hasara neden olacak kadar çok olmamalıdır.
Genel olarak doğal anti-oksidan sistemin, metabolik enzim ve hormon regülasyonu, koagülasyon, oksijenizasyon ve dolaşım düzeni, immün sistem, hücre rejenerasyonu üzerine etkileri olduğu düşünülmektedir.
Ozon tedavisinde hem parenteral (intravenöz, intraarteriyel, intramusküler, subkutanöz, intra-artiküler ve intraplevral) hem de lokal (nazal, oral, intradiskal, vajinal, kolorektal ve kutanöz) yollar kullanılabilir.
Asepsi kurallarına dikkat edilmeli, doz ve uygulama yollarında uygun seçimler yapılmalıdır. Genel olarak; glukoz-6-fosfat-dehidrogenaz enzim eksikliği olanlar, gebeler, anjiyotensin çevirici enzim inhibitörü tedavisi görenler, hipertiroidi, kanama bozukluğu, kontrol altına alınamayan kardiyovasküler hastalığı olanlar ve ozona reaksiyon gösteren astım hastalarında uygulamadan kaçınılmalıdır.
Ozon tedavisi endikasyonları
Ozon tedavisinin kas iskelet sitemine etkisi
1) Analjezik etki (endorfin salınımı, antinosiseptif sistem aktivasyonu, ödemin azaltılması)
2) Anti-inflamatuvar etki (sitokin salınımının düzenlenmesi, süperoksit radikallerinin azaltılması, prostaglandin modülasyonu)
3) Lokal oksijenasyon ve dolaşımın düzenlenmesi
4) Doku onarımı (preteolitik enzimlerin nötralizasyonu, fibroblast proliferasyonu)
5) Antimikrobik etki
Ozon tedavisinin temel uygulama teknikleri
1) Majör otohemoterapi: hastadan alınan belli miktarda kanın (genellikle 100 cc), aynı miktarda ve hedefe yönelik dozda medikal ozon gazı ile en az 5 dk karıştırılması sonrası tekrar intravenöz olarak hastaya verilmesidir.
2) Minör otohemoterapi: 5 mL kadar kan alındıktan sonra, aynı miktarda ve hedefe yönelik dozda medikal ozon gazı ile karıştırılması sonrasında intramusküler olarak uygulama yapılır.
3) Serum fizyolojik ozonlaması: majör oto-hemoterapiye alternatif olarak, özellikle Rusya’da tercih edilen ve daha düşük dozların kullanıldığı bir yöntemdir.
4) Gazın direkt uygulamaları: torbalama, kupalama, sauna, intrakaviter-insuflasyon, intramusküler, intradiskal, intra veya peri-lezyonal özel doz ve tekniklerle yapılan uygulamalardır.
5) Ozonlanmış ürünler yoluyla uygulamalar: saf zeytinyağı gibi ürünlerin özel bazı tekniklerle ozonlanması sonrası, genellikle topikal uygulamalarıdır.
TEDAVİ PLANLAMA
Ozon uygulamalarına ilk bakışta, her hastalıkta kullanılabileceği düşünülse de, aslında tedavi amacına uygun olarak doz ve süresinin planlanması sanıldığı kadar kolay değildir. Yıllarca, ozon uygulamalarının Ortodoks tıp tarafından reddedilmesinin nedenlerinden biri de bu düşüncedir. Buna ek olarak, tıbbi ozon uygulayıcılarının, bu bilimsel tedavi yönteminin neden sınırlı kaldığı ile ilgili olarak birkaç öngörüsü de vardır;
1) Gazın, fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerindeki belirsizlikler ile birlikte, ilaç endüstrisinin maddi desteğinin olmaması nedeniyle bu konu çok az çalışılmıştır.
2) Terapötik planlar, objektif parametrelerin değerlendirilmesinden ziyade kişisel uygulamalar üzerinde geliştirilmiştir.
3) Klinik deneyim çok iyi olmasına rağmen, özel uygulamayla sınırlı kalmış ve sonuçlar hakemli dergilerde yayımlanmamıştır.
“Önce zarar verme” özdeyişi biz hekimlerin birincil prensibi olduğundan dolayı, daha uzun yıllar bu tartışmalar devam edecektir. Öte yandan, tıpkı bir ilaç dozunu ve uygulama yolunu belirler gibi ozonun da optimal doz ve sürede en uygun yolla verilmesine karar vermek, yine bunun eğitimini almış ve kendi uzmanlık alanında doğru uygulamaları benimsemiş hekimin görevidir.
Ozonun doz-etki ilişkisi değerlendirildiğinde temel olarak; düşük dozda stimüle edici etki, orta dozda modüle edici etki, yüksel dozda da inhibe edici etkilerden bahsetmek uygun olur. Bu üç seviyede dozlar belirlenirken, uygulama yolları ve uygulama bölgelerine göre dozlar değişecektir.
Kronik hastalıkların temelinde yatan hipoksi ve toksisite; hastaların yakınmaları lokalize edilebilse dahi, ozon tedavisinin bütüncül yaklaşımla ve iyi bir anamnez alınarak sistemik tedavi yollarını da içermesi için önemli bir neden olarak kabul edilir.
Kas iskelet sistemi problemlerinde eklem çevresi veya eklem içi uygulamalar, fiziksel tıp, rehabilitasyon ve ortopedi uzmanlarının günlük pratik uygulamalarından çok farklı değildir.
Sadece tedavi hedeflerine yönelik doz planlamalarının yapılması uygun olacaktır. Jeneratörden elde edilen ozon konsantrasyonu µg/ mL (gama) olarak ifade edilirken, bunun mililitre cinsinden verilen hacim ile çarpılması total dozu belirler. Sistemik uygulama haftada 2–3 kez yapılabilir. Sekiz ile on iki seans uygulamadan sonra, daha uzun aralıklarla kür tekrarı yapılabilir. Minör uygulama genellikle, ilk haftalardaki majör uygulamalar arasında kas içi küçük hacimli hematomlar (en fazla 7–10 cc) oluşturma suretiyle yapılır. Lokal uygulamalarda, yine büyük hacimlerden kaçınmak ve özellikle tek noktada 10–20 cc’yi geçmemek uygun olur.
Osteoartritte (Kireçlenme) Ozon Tedavisi
Osteoartrit; kıkırdak harabiyeti, ağrı, eklem sertliği ve hareketlerde azalma, ilerleyen evrelerde deformiteler ile karakterize, dejeneratif eklem hastalığıdır. Hastalığın tedavisinde son yıllarda, intraartiküler ozon enjeksiyonu kullanılmaya başlanmıştır. Neoanjiyogenez sonrası oksijenizasyonda artış, anti-inflamatuvar özellikleri ve antinosiseptif sistem stimülasyonu ile sağladığı analjezik etkisi ile ozon osteoartit tedavisinde yer bulmuştur. Sinoviya dokuyu stimüle ederek, lubrikasyonu arttırdığı ve kıkırdak tamirini desteklediği belirtilmektedir. Eklem içi vasküler yapılardaki kompresyonu ve stazı azaltarak mikro-sirkülasyonu arttırmakta, böylece oksijenizasyon sağlamakta ve nöronal hipoksiye bağlı ortaya çıkan ağrıyı azaltmaktadır. Ozonun eklem içinde anti-inflamatuvar etkinliği ise pro-inflamatuvar prostaglandin sentezini baskılaması, bradikinin salınımını inhibe etmesi ve pro-inflamatuvar sitokin antagonistleri salınımını arttırmasına bağlı ortaya çıkmaktadır. Eklem içi ozon uygulamalarının, düşük yan etki profili ile kısa süreli ağrıda rahatlama sağladığı gösterilmiştir. En sık diz, kalça ve omuz olmak üzere, dirsek, el bileği ve ayak bileği eklem osteoartritinin tedavisinde kullanılabilir. Tıbbi ozonla yapılmış olan randomize kontrollü çalışma çok az olduğundan, tedavi sonuçlarına ilişkin genel çıkarımlarda bulunmak henüz oldukça zordur. Mevcut kinik çalışmalarda, eklem ve omurga osteoartiritinde ozon tedavisi sonrası ağrıda rahatlama sağladığı iddia edilmektedir.
Periartiküler ozon uygulaması, sıklıkla intra-artiküler enjeksiyon ile birlikte yapılmaktadır.
İntra-artiküler ozon enjeksiyonu, osteoartrit dışında, femur başı avasküler nekrozunda da kullanılabilir.
Periferik Tendon, Bağ, Kas ve Yumuşak Doku Patolojilerinde Ozon Tedavisi Aşırı kullanıma bağlı spor yaralanmalarında; ozon gazı kas içine, tendon çevresine ve bağ dokusunda lezyon içine enjekte edilebilir. Miyofasyal ağrı sendromunda tetik nokta enjeksiyonu, paravertebral kas içi uygulama, lateral epikondilit, Aşil tendinit, subakromiyal ve trokanterik bursit enjeksiyonları, yumuşak doku patolojilerinde en sık ozon uygulamalarıdır. Bu uygulamalarda, ozonun anti-inflamatuvar, analjezik ve stimülan etkilerinden yararlanılmaktadır. Kas içi uygulamanın etkinliği şöyle açıklanmaktadır: talamus ve kortekse giden stimülan sinyalleri bloke eden endorfin salınımı, C-nosiseptörlerin oksidatif dejenerasyonuna bağlı daha az uyarılması, desandan antinosiseptif sistemin aktivasyonu, lokalize oksijenizasyon ve analjezi sonucunda laktat oksidasyonu, asidozun nötralizasyonu, kalsiyum geri alınımı, adenozin-trifosfat (ATP) sentezinde artış ve ödem reabsorpsiyonu ile kasta gevşeme ve vazodilatasyon sağlanması.
Prolozon Son zamanlarda, rejeneratif tedavilerden olan proloterapi ile ozon terapinin kombinasyonundan oluşan prolozon uygulamaları, yumuşak doku lezyonlarında kullanıma girmiştir. Bu kombinasyonda, ozonun bilinen etkilerine ek olarak, yüksek doz ozon enjeksiyonu ile kronik inflamasyonda rejenerasyonun artışı hedeflenmektedir.
Disk hernilerinde ozon tedavisi ile, nükleus pulpozus yapısında yer alan proteoglikan yapı okside olur, herni çevresinde hücre metabolizması artar, diskte kemodenervasyon meydana gelerek fıtık hacmi küçülür. Diskin içinde, suda hızlı şekilde rezorbe olan ozon karbonhidrat, aminoasit ve proteoglikanlar ile reaksiyona girerek dejenerasyon sağlar, hidrolitik ürünlerin ve suyun rezorpsiyonu ile, diskte büzülme meydana gelir. Bu, vertebral sinirler üzerinde analjezik etki gösterir.
Kronik bel ağrısının tedavisinde, başarısız bel cerrahisi sendromu sonrasında lomber bölgede, bilateral üç seviyeden toplam altı enjeksiyon şeklinde ozon tedavisi uygulanabilir. Kronik (İyileşmeyen) Yaralarda Ozon Tedavisi Ozon tedavisi, iyileşmeyen kronik yaralarda ve cilt lezyonlarında yararlıdır. Duyu kaybı olan hastalarda daha sık görülen bası yaralarında ve ampüte hastalarda soket uygunsuzluğu nedeniyle protez vurmasına bağlı ortaya çıkan güdük ucu yaralarında başarıyla kullanılabilir.
Ozon tedavisi ile, hem arteriyel hem de venöz mikro-sirkülasyonda düzelme meydana gelir. Ozon, eritrositlerin elastikiyetinde artış meydana getirerek, kapiller alanda doku geçişine daha fazla imkan verir ve doku oksijenizasyonunda artışa yol açar. Peroksitler aracılığıyla DNA üzerinden çoğalmayı sağlar, ATP üretimini arttırır ve hücre rejenerasyonunu tetikler. Ozon gazının antimikrobiyal etkinliği, enfekte yaralarda da yararlı olmasını sağlar.
Diyabetik ayak ülserinde, 61 olgu üzerinde yapılan çalışmada, konvansiyonel tedaviye adjuvan olarak uygulanan ozon tedavisi ile, plasebo grubuna göre yara kapanmasında daha yüksek orana ulaşıldığı bildirilmiştir. Yaranın boyutuna göre ozon uygulama şekli farklılık gösterebilir. Küçük cilt alanlarında, kupa yöntemi ile düşük basınçlı ozon gazı uygulanır. Bir kupa aracılığıyla, bir hortumdan ozon verilirken, diğerinden ozon cihaza geri alınır.
SONUÇ
Ozon, uzun zamandır tıp alanında bilinirliği olan ve birçok fizikokimyasal özellikleri ortaya konmuş bir moleküldür. Bununla beraber, tedavide kullanımı klinik pratikte daha geç yaygınlaşma eğilimindedir. Elde edilmesi ve tekrarlanması kolay bir tedavi metodu olarak, kas iskelet sistemi hastalıklarında geniş bir kullanım alanı mevcuttur. Kullanıcı eğitimi ve tecrübesi, uygun doz ve uygulama tekniğinin seçiminde önem arz etmekte ve tedavide başarı şansını arttırabilmektedir. Literatürde kısıtlı sayıda klinik çalışma mevcuttur. Kanıt değeri yüksek bilimsel verilerin artması, ozon tedavisinin kullanım standartlarının oluşmasına katkıda bulunacak ve kas iskelet sistemi hastalıklarıyla ilgili hekim grubunun günlük pratiğine daha çok girmesini sağlayacaktır.